Data Loading...

Romeo ve Juliet - William Shakespeare Flipbook PDF

Romeo ve Juliet - William Shakespeare ( PDFDrive )


102 Views
31 Downloads
FLIP PDF 31.37MB

DOWNLOAD FLIP

REPORT DMCA

ROMEO VE JULIET W. Shakespeare KİŞİLER ESCALUS, Verona Prensi PARİS, Prensin akrabasından soylu bir genç MONTAGUE „ , . , , , . , . , . Birbiriyle kavgalı ıkı ailenin başları CAPULET YAŞLI BİR ADAM, Capıılet ailesinden ROMEO, Montague'nün oğlu MERCUTIO, Prensin akrabası ve Roıneo'nun arkadaşı BENVOLIO, Montague'nün yeğeni ve Romeo'ınııı arkadaşı TYBALT, Lady Capulet'in yeğeni RAHİP LAWRENCE, Fransisken mezhebinden RAHİP JOHN, Aynı mezhepten BALTHASAR, Romeo'nun uşağı SAMPSON, ) , ,. ,. GREGORY, \\Capulet,n uşaklar, PETER, Juliet'in dadısının uşağı ABRAHAM, Montague'nün uşağı BİR ECZACI, ÜÇ ÇALGICI, PARİS'İN UŞAĞI, BİR BAŞKA UŞAK, BİR SUBAY, LADY MONTAGUE, Montague'nün karısı LADY CAPULET, Capulet'in karısı JULIET, Capulet'in kızı JULİET'İN DADISI Veronalılar; Her iki ailenin akrabaları;


Maskeliler, Muhafızlar, Nöbetçiler, Hizmetçiler Koro SAHNE: Verona; Mantııa ÖNDEY1Ş (Koro girer.) KORO Sahnemizi açtığımız güzel Verona'da şerefte birbirinin dengi iki aile, eski bir kin yüzünden kavgaya tutuşUr da, lekelenir yurttaş eli yurttaş kanıyle. Bu iki ailenin uğursuz tohumundan işte alnı kara yazılı iki sevgili doğar, yürekler acısı ölümleriyle birlikte büyüklerin kinini toprağa gömer bunlar. O korkunç seyri ölüm damgalı aşklarının ve ana babaların sürüp giden öfkesi - ki ancak ölümüyle son bulur çocukların — iki saat oyalıyacaktır sahnemizi. İşte bütün bunları sabırla dinlerseniz, şimdi söylenmeyeni birazdan gösteririz. (Koro çıkar.) BİRİNCİ PERDE BİRİNCİ SAHNE Verona. Bir alan. (Kapııler'lercien Saınpson ve Gregory, kılıç kalkanla girerler.) SAMPSON Şunu bil ki Gregory. altında kalamayız bu hakaretlerin. GREGORY Elbette, biz hamal değiliz ki. SAMPSON Yani, kafamız kızdı mı, çekeriz kılıçları. GREGORY Öyle! Sağ kaldıkça, cellât ilmiğinden çekmese bak boynunu.


SAMPSON Çabuk vururum bir kızarsam. GREGORY Vuracak kadar da çabuk kızmazsın ama. SAMPSON Montague'ierin bir köpeği bile ben: kızdırmaya yeter. GREGORY Kızmak, yerinde duramamaktır; yiğitlik ise. durup dayanmaktır; demek ki sen, kızdın mı tüyeceksin. SAMPSON O evin bir köpeği bile kızıp dayanmama yeter: Monta- gue'lerden bir erkek ya da bir kız görmiyeyim, tutarını duvar dibini. GREGORY Güçsüz herifin biri olduğunu gösterir bu; malûm a, güçsüzler duvar dibini tutarlar. SAMPSON Doğru. Bu yüzden kadınlar, daha güçsüz oldukları için, hep duvara itilirler; ben de bu yüzden, Montague'Ierin erkeklerini duvardan itip kızlarını dayıyacağım oraya. GREGORY Ama kavga yalnız efendilerle biz uşaklar arasında. SAMPSON Hepsi bir, bakmam gözlerinin yaşına; erkekleriyle dövüştüm.mü, kızlarına aman vermem, uçururum başlarını. GREGORY Kızların başlarını mı? SAMPSON Evet, kızların başlarını, ya da kızlıklarının. Artık nasıl anlarsan! GREGORY Onlar nasıl duyarlarsa öyle anlasınlar.


SAMPSON , Ben dayandıkça duyarlar beni; etimin ne yaman bir tadı olduğunu herkes bilir. GREGORY İyi ki balık değilsin, yoksa çiroz olurdun. Çek kılıcını, Montague'lerden iki kişi geliyor. (Abraham ile Balthasor girerler.) SAMPSON İşte çektim kılıcımı; sen sataş, ben arkandayım. GREGORY Ne! Arkanı dönüp tüyecek misin yoksa? SAMPSON Merak etme. GREGORY Nasıl merak etmem! SAMPSON Yasa bizden yana olsun; bırak onlar başlasınlar. GREGORY Geçerken suratımı asacağım, neye çekerlerse çeksinler. SAMPSON Yani gözleri keserse. Başparmağımı ısıracağım onlara; buna katlanırlarsa, rezil oldular demektir. ABRAMAM Başparmağım bize mi ısırıyorsun efendi? SAMPSON Isırıyorum başparmağımı efendi. ABRAHAM Başparmağını bize mi ısırıyorsun efendi? SAMPSON (Gre.eoıy'ye) Evet dersem bizden yana mı yasa ? GREGORY ' Hayır. SAMPSON


Hayır efendim, başparmağımı size isimliyorum efendim; ama ısırıyorum başparmağımı efendim. GREGORY Niyetin kavga mı efendi? ABRAHAM Kavga mı? Hayır efendim! SAMPSON Kavga istiyorsan buyur, hazırım; benim efendim aşağı değil seninkinden. ABRAHAM Üstün de değil ama! SAMPSON Öyle olsun efendi. (Benvolio girer.) GREGORY (Sampson'a) Üstündür de, efendimizin akrabasından biri geliyor bak. SAMPSON Elbette üstün, efendi! ABRAHAM Yalan söylüyorsun. SAMPSON Erkekseniz, çekin kılıcınızı. O yaman vuruşunu unutma Gregory. ( Vuruşurlar) BENVOLİO (Kılıcıyla kılıçlarına vurarak) Ayrılın budalalar! İndirin kılıçlarınızı, ne yaptığınızın farkında değilsiniz. ( Tyhalt girer.) TYBKLT Bu yüreksiz uşaklara kılıç çekiyorsun ha? Dön Benvolio, dön de gör ölümünü. BENVOLİO


Niyetim barıştırmak; kınında tut kılıcını, ya da bu adamları ayırmak için kullan benimle. TYBALT Hem kılıcını çekmiş, hem barıştan dem vuruyorsun! Cehennemden, bütün Montague'lerden ve senden nasıl tiksinirsem, öyle tiksinirim bu sözden. Sıkı dur ödlek! (Vuruşurlar, her iki aileden adamlar gelip kavgaya katılırlar. Derken yurttaşlar ve eli sopalı subaylar girer.) I. SUBAY Sopalılar, baltalılar, mızraklılar! Vurun, bastırın şunları! Kahrolsun Capulet'ler, kahrolsun Montague'ler! ( Cüppesini giymiş, ihtiyar Capulet ile Lady Capulet girerler.) CAPULET Ne bu gürültü? Verin uzun kılıcımı bana, hey! LADY CAPULET Koltuk değneği verin şuna, koltuk değneği! Ne yapacaksın kılıcı? CAPULET Kılıcımı diyorum! İhtiyar Montague geliyor, hem de kılıç savuruyor bana inat. (İhtiyar Montague ile Lady Montague girerler.) MONTAGUE Seni alçak Capulet! Tutmayın beni, bırakın! LADY MONTAGUE .Düşmana bir adım bile yaklaşmıyacaksın! (Prens Escalus, maiyetiylegirer.)- PRENS Serkeş uyruklar, barış düşmanları, kılıçlarını komşu kanıyla kirletenler, işitmiyor musunuz? Hey, size söylüyorum be adamlar,


damarlarından fışkıran mor pınarlarda öfkelerinin ateşini söndüren canavarlar, atın yere hışımlı silâhlarınızı, kızgın prensinizin buyruğunu dinleyin. Sizin, ihtiyar Capulet ve Montague, üç kez bir hiç yüzünden çıkan kavganız sessizliğini bozdu sokaklarımızın; Verona'nın yaşlı başlı yurttaşları üstlerine yaraşan ağır giysileri atarak barıştan aşınmış çağ eskisi ellerle eski mızraklarını kullanmak zorunda kaldılar uğursuz nefretinizi bastırmak için. Sokaklarımızı bir daha tedirgin ederseniz, barış rehini olacak canlarınız. Bu seferlik, hepiniz dağıhn bakalım. Sen, Capulet, benimle geleceksin; sen de Montague, bugün öğleden sonra Freetovvıı'a, genel yargı yerine gelip öğren bu davayla ilgili kararımızı. Bir daha söylüyorum, dağılsın canından olmak istemiyenler. (Montague, Lady Montague ve Benvotio'dan başka herkes çıkar.) MONTAGUE Kim yeniledi bu eski kavgayı? Söyle yeğenim, sen burda miydin başladığında? BENVOLIO Hasmınızın uşaklarıyla sizinkiler birbirine girmişlerdi ben geldiğimde, ayırmak nhetiyle kılıcımı çekmiştim; tam o sıra kızgın Tybalt geldi çekilmiş kılıcıyla;


meydan okuyan sözler savurdu kulaklarıma, kılıcım başüstünde döndürüp biçti rüzgârları, ama onlar bundan incinmediler, ıslık çaldılar küçümsiyerek. Biz böyle karşılıklı hamleler yaparken başkaları da gelip katıldılar kavgaya; derken prens geldi de ayırdı tarafları. LADY MONTAGUE Ah Romeo nerde ? Onu gördünüz mü bugün ? İyi ki yoktu bu kavgada. BENVOLIO Efendim, o tapınılan güneş, doğunun altın penceresinden bakmadan bir saat önce, tedirgin bir gönül dışarlara sürüklemişti beni; şehrin batısında uzanan çamlıkların altında oğlunuza rastladım, geziniyordu erken saatte; ona doğru yürüdüm; ama geldiğimi sezince, dalıverdi korunun derinliklerine. Ben de, kendi duygularımla ölçerek onunkini, insan düşünceliyken ıssızlığı sevdiğinden, ben bile yorgun benliğime fazla geldiğim için, onun değil, kendi gönlümün keyfine uydum, benden kaçmak isteyenden kaçındım seve seve. MONTAGUE Kaç sabah onu orda, gözyaşlarıyla taze sabah çiğlerini çoğaltırken, derin ahlarıyla bulutlara bulut katarken görmüşler. Ama herkeslere sevinç veren güneş, doğunun tâ en uzak yerlerinde, Şafak Tanrıçasının yatağından kaldırmaya başlarken gölgeli perdeleri, kederli oğlum ışıktan eve kaçıp kapanıyor odasına, örtüyor pencereleri, canım gündüzü dışarda bırakarak


uydurma bir gece yaratıyor kendine. Bu halin nedeni iyi öğütlerle giderilmedikçe, sonu karanlık ve uğursuz bence. BENVOLIO Soylu amcacığım, biliyor musunuz nedenini ? MONTAGUE Ne biliyor, ne de öğrenebiliyorum kendisinden. BENVOHO Onu sorguya çektiniz mi hiç? MONTAGUE Kendim de çektim, başka dostlar da. Fakat o, akıl hocası kendi duygularının, öyle bir kapalı ki, öyle bir saklıyor ki sırrını, sondalardan, araştırmalardan öyle uzak ki: bir tomurcuğu hain bir kurt nasıl kemirirse, haai tatlı yapraklarını havaya açamadan, güzelliğini güneşe sunamadan, —o da öyle işte. öğrenebilseydik kederlerinin kaynağını, seve seve bulurduk devasını. (Romeo girer.) BENVOLIO Geliyor işte. Siz biraz çekilin lütfen. Ya derdini öğrenirim, ya da yerim azarı. MONTAGUE Dilerim gerçek bir itiraf dinleyip mutlu olasın. Hadi hanım, çıkalım biz. (Montague ile karısı çıkarlar.) BENVOLIO Günaydın kuzenim. ROMEO Gün o kadar erken mi? BENVOLIO Dokuzu yeni vurdu. ROMEO


Kederli saatler amma da uzun geliyor insana. Babam mıydı demin çabucak uzaklaşan ? BENVOLIO Oydu. Nedir Romeo'nun saatlerini uzatan keder? ROMEO Onları kısaltacak şeyin bende bulunmaması. BENVOLIO Âşık mısın ? ROMEO Oldum... BENVOLIO Aşktan mı? ROMEO Sevdiğimin lütfundan oldum. BENVOLIO Ah, görünüşte öyle nazik olan aşk nasıl da zalim ve hoyrat oluyor denenince! ROMEO Ah bu aşk, gözleri bağlıyken bile nasıl görür gönlümüze giden yollan! Yemeği nerde yiyelim? Hay Allah Kavga mı oldu burda? Hayır, anlatma, duydum hepsini. Nefretten neler doğuyor, ama daha çoktur sevgiden doğan. Ey kavgacı sevgi! Ey sevilen nefret! Ey hiçten yaratılan şeyler! Ey ağır hafiflik! Ciddî hoppalık! Güzel şekillerin biçimsiz kargaşası! Kurşun tüy, parlak duman, soğuk ateş, hasta sağlık! Hep uyanık uyku! Ey kendisi olmayan! Duyarım bu sevgiyi, ama zevk almam ondan. Gülmüyor musun? BENVOLIO Hayır kuzenim, izin ver de ağlıyayım.


ROMEO Neye canım ? BENVOLIO O sevgili yüreğinin derdine. ROMEO Neylersin, böyledir aşkın çilesi. Kendi acılarım taş gibi oturmuş bağrıma, sen de üzüntülerini katınca daha bir artıyor onlar. Gösterdiğin bu sevgi dert katıyor zaten çok olan derdime. Sevgi, iç çekişlerin buğusuyla yükselen bir dumandır; o bu dumandan arındı mı parlıyan bir ateş olur sevenlerin gözünde; bir de kederlenmiye görsün, sevenlerin gözyaşıyla beslenen bir denizdir artık. Başka nedir ki o? En akıllı bir cinnet, boğunç bir zehir, kurtarıcı bir tatlılık. Hoşça kal kuzenim. BENVOLIO Dur, ben de geliyorum! Böyle bırakıp gidersen üzmüş olursun beni. ROMEO Yitirdim kendimi, ben burda değilim; Romeo değil bu, o bir başka yerde. BENVOLIO Bana ciddî söyle, kimdir sevdiğin? ROMEO Nasıl, söyleyip de inliyeyim mi? BENVOLIO İnliye misin? Ne münasebet! Yalnız, ciddî söyle, kim? ROMEO


Hastaya ciddî olarak vasiyetnamesini yazdırmak ölümünü hızlandıran bir haber olur ancak. Ciddî söylüyorum, kuzenim, seviyorum bir kadını. BENVOLIO İyi nişan almışını, âşıksın derken. ROMEO Yaman nişancısın! Çok da güzel sevdiğim. BENVOLIO Tez vurulur güzel hedef kuzenim. ROMEO Bu atışta ıskaladın ama! Aşk tanrısı Cupid'in okuyla vurulmaz o, bakire tanrıça Diana'nın zekâsı var onda; ve iffet zırhıyla silâhlandığından zarar görmüyor aşkın çocukça oklarından. Aşk sözleriyle kuşatılmaktan yılmıyor, çekinmiyor saldırgan gözlerin bakışlarından, ermişleri baştan çıkaran altına yumuyor gözlerini. Ah, zengin o güzellikte, ama yoksul sayılır, çünkü bir kez öldü mü, güzellikle birlikte gidecek varı yoğu. BENVOLIO Kız kalmaya yemin etmiş desene. ROMEO Öyle, büyük bir israfa yol açıyor tutumluluğu; çünkü onun zulmünden aç kalan güzellik erişemez oluyor gelecek kuşaklara. Pek güzel o, pek zeki, pek zekice güzel, umutsuzluğa salıyor beni sevap uğruna: Sevmemeye yemin etmiş; içtiği bu ant benim ölümüm oldu, bu andı bildirmek için yaşıyorum ben. BENVOLIO Beni dinle de, unut onu düşünmeyi.


ROMEO Ah, öğret bana nasıl unutulur düşünmek. BENVOLIO Özgür kılarak gözJerini: Başka güzellere bak. ROMEO O zaman güzelliği daha çok çıkar ortaya. Güzellerin yüzünü öpen mutlu maskeler, kara olduklarından, biz sanırız güzeldir sakladıkları. Sonradan kör olan unutamaz daha önce gördüğü değerli hazineyi. Bana eşsiz güzellikte bir kadın göster; güzelliği, kimin ondan da güzel olduğunu hatırlatmaya bir vesile olur ancak. Hoşça kai; unutmayı bana öğretemezsin. BENVOLIO Ya öğretirim, ya da gözü açık giderim. (Çıkarlar.) İKİNCİ SAHNE Aynı yer. Bir sokak. ( Capulet, Paris ve Uşak girer.J CAPULET Montague de teminat vermiş benim gibi, cezalarımız birmiş; zaten güç değil bence biz yaşlılar için barışı korumak. PARİS İkinizin de şanlı bir geçmişi var; yazık doğrusu yıllarda kavgalı yaşamanı-. Peki efendim, teklifime ne diyorsunuz? CAPULET Daha önce dediğimi: Kızım dünyanın yabancısı henüz; daha on dört y;ltn geçiiğini görmedi; hele iki yaz daha ihtişamla solup gitsin de kızımız gelinlik çağına geldi cüyelim biz de.


PARİS Mutlu anne oldular ondan daha gençleri. CAPULET Ama tez bozuluyor öyle erken evlenenler. Toprak ondan başka bütün umutlarımı yuttu, umutlu mirasçısı odur dünyalığımın. Yaklaş ona Paris, gönlünü kazan, ancak bir parçasıdır arzum onun rızasının; kabul ederse, onun seçme sınırlan içindedir benim rızam ve destekleyen oy'um. Geleneksel bir şölen veriyorum bu gece, nice konuklar çağırmış bulunuyorum, yani sevdiklerimi; sen de varsın aralarında, başım üzre yerin; senin varlığın senliğimi bir kat daha arttıracaktır. Yerde yürüyüp göğü aydınlatan yıldızlar göreceksiniz bu gece fakirhanemde. Süslü giysilere bürünmüş nisan topallıyan kışın ardı sıra gelirken nasıl bir coşku duyarsa tutkulu gençler, evimde öyle bir haz duyacaksınız siz de taze, dişi tomurcuklar arasında bu gece. Hepsini dinleyin, görün hepsini, kendinize en lâyık olanı beğenin; onun dışında kalanlar, —kızım da bu arada— kalabalıktan başka bir şey değildir artık. Gelin benimle. ( Uşağa bir kâğıt vererek) , Haydi oğlum, güzel Verona'yı tara baştan başa; adı burda yazılı olanları bul da, söyle onlara, evim ve konukseverliğim bekler kendilerini. (Capulet ve Paris çıkar.) UŞAK Adı burda yazılı olanları bulmak ha! Kunduracı mezü-resiyle, terzi kundura kalıbıyla, balıkçı kalemiyle, ressam ağlarıyla uğraşmalı derler. Bense adı burda yazılı olanları bulayım diye gönderiliyorum, ama yazanın yazdığı adları bir türlü bulamıyorum. Bilginlere başvurmalı. Bak şu tesadüfe, geliyorlar işte!


(Benvolio ile Romeo girer.) BENVOLIO Adam sen de, bir ateş başka bir ateşi söndürür, bir ağrı başka bir acıyla hafifler; başın döndü mü, tersine çevir onu; umutsuz bir keder başka bir kaygıyla giderilir: Yeni bir zehir bul gözlerine, öncekinin öldürücü zehri yok olur. ROMEO Şifalı otun birebirdir buna. BENVOLIO Neye? Söyle. ROMEO Kırılan incik kemiğine. BENVOLIO Deli misin Romeo ? ROMEO Deli değilim, ama deliden daha beter bağlıyım; zindana kapatmışlar, aç susuz bırakmışlar beni, kırbaçlamışlar, işkence etmişler; ve.... tyi akşamlar dostum. UŞAK Size de. Okumanız var mı efendim ? ROMEO Evet, alnımın kara yazısını okurum. UŞAK Onu ezbere biliyorsunuzdur. Rica ederim, gördüğünüz bir şeyi okuyabilir misiniz? ROMEO Harfleri ve dili bilirsen), evet. UŞAK Dürüst konuştunuz, hoşça kalın! ROMEO Dur ahbap, okumam vardır. (Okur.) Sinyor Martino, eşi ve kızları; Kont Anselmo ve güzel kızkardeşleri; Vitruvio'nun dul hanımı; Sinyor Placentio ve


sevimli yeğenleri; Mercutio ile kardeşi Valentine; Amcam Capulet, eşi ve kızları; Güzel yeğenim Rosaline ile Livia; Sinyor Valentio ile kuzeni Tybalt; Lucia ile şirin Helena. Güzel bir topluluk, nereye gelecek bunlar ? UŞAK Oraya. ROMEO Nereye ? Yemeğe mi ? UŞAK Bizim eve. ROMEO Kimin evine? UŞAK Efendimin. ROMEO Öyle ya, daha önce sormalıydım bunu. UŞAK Siz sormadan ben söyliyeyim. Efendim, büyük zenginlerden Capulet'tir; Montague'lerden değilseniz, buyurun, bir kadeh şarap da siz yuvarlayın. Hoşça kalın! (Çıkar.) BENVOLIO Capulet'lerin bu geleneksel şöleninde Verona'nın tapınılan bütün güzelleriyle birlikte yiyecek güzel Köseline, o senin öylesine sevdiğin. Git oraya, bulanmamış gözlerle bak da, karşılaştır onun yüzünü sana göstereceğim yüzlerle; o zaman karga gibi göreceksin kuğunu. ROMEO Gözlerimin sarsılmaz inancı böyle bir vefasızlık ederse, ateş olsun yaşlar! Ve bunlar, çoğu kez boğulup da ölemiyen gözler, bu saydam dinsizler, yansınlar yalancilık suçundan!


Sevgilimden güzel biri ha? Her şeyi gören güneş onun benzerini görmedi dünya yaratılah. BENVOLIO Yanında başkası olmadığından güzel gördün onu, o yer aldı her iki gözünde senin; hele sevgilinin aşkı bir başka kızınkıyle o billur terazilerde bir tartılsın, —oriu bu şölende pırıl pırıl göstereceğim sana— o zaman pek de güzel gelmiyecek şimdi en güzel görünen. ROMEO Seninle geleceğim, ama böyle birini görmek için değil, sevgilimin ihtişamıyla sevinmek için. (Çıkarlar.) ÜÇÜNCÜ SAHNE Aynı yer. Capulet'in evinde bir oda. (Lady Capulet ile dadı girerler.) LADY CAPULET Dadı, kızım nerde? Buraya göndersene. DADI On iki yaşımın kızlığı üzerine yemin ederim, çağırdım onu. —Haydi kuzu! Haydi gelin böceği! Tanrı saklasın! —Nerde bu kız? —Haydi Juliet! (Jııliet girer.) JULİET Ne var ? Kim o çağıran ? DADI Annen. JULİET Surdayım efendim, bir ş:y mi istediniz? LADY CAPULET Mesele şu: Dadı, sen ayrıl biraz, gizli konuşmamız gerek. Yok dadı, gel, vazgeçtim, sen de dinle konuşmamızı. Biliyorsun, kızım artık büyüdü.


DADI Ah, ben onun yaşını saati saatine bilirim. LADY CAPULET On dördüne basmadı. DADI On dört dişim üstüne bahse girerdim, ama dört tane kaldı topu topu, —öyle, on dördüne basmadı. Yortuya ne kadar var? LADY CAPULET On beş yirmi gün kadar. DADI On beş monbeş, kaç gün olursa olsun, yortu gecesi on dördünü dolduracak kızınız. Susan'la yaşıttı —Tanrı rahmet eylesin! — Ee, tanrı Susan'ımı aldı elimden, bana lâyık görmedi. Evet, ne diyordum, yortu gecesi on dördünde olacak; Öyle, on dördünde. Bugün gibi aklımda. Depremden bu yana on bir yıl geçti, işte o gün kesilmişti sütten, unutur muyum!' Pelin sürmüştüm memelerime, güvercinlik altında oturuyordum güneşe karşı; o sıra, beyle siz Mantua'daydımz, bende.de kafa var canım: —Ha, ne diyordum, mememin ucundan pelini tadar tatmaz acı buldu cici maskara; baktı ki huysuz, küsüverdi memeye! Birden sarsıldı güvercinlik, durmanın sırası değil, dedim, kaçtım ben de. O günden bu yana on bir yıl geçti; o zamanlar ayakta yardımsız duruyordu, ne durması, koşuyor, yürüyordu ordan oraya.


Hatta bir gün önce yüzüstü düşmüştü de, kocam —Tanrı rahmet eylesin! hoş adamdı ha! — kaldırmıştı çocuğu. «Ya» demişti, «vüzüstü düşüyorsun ha? Sırtüstü düşeceksin aklın erdiği gün, - değil mi Jule?» Derken cici yumurcak, na yeminle sizs, ağlamayı kesip «Evet» demez mi! Şakanın gerçek olduğunu görecekmişim bugün! İnanın, hani bin yıl yaşasam unutmam! «Değil mi Jule?» dedi kocam, bu cici maskara da ağlamayı kesip «Evet» dedi. LADY CAPULET Yetişir bu kadar, n'olur, sus artık. DADI Olur hanımcığım, ama gülmeden edemiyorum ağlamayı kesip «Evet» dediğini düşündükçe. inanın, yavru horozun yumurtası kadar bir şiş vardı alnında; fena düşmüştü; acı acı da ağlamıştı; «Ya» demişti kocam, «Sen yüzüstü düştün ha? Sırtüstü düşeceksin büyüdüğünde, değil mi Jule?» Ağlamayı kesip «Evet» demişti. JULİET Sen de kes dadı, n'olur, kes artık. DADI Sus, bitti işte. Tanrı gözetsin seni! Emzirdiğim bebelerin en güzeliydin; bir de dünya gözüyle evlendiğini görsem, başka dileğim kalmaz. LADY CAPULET Evlenmek dedin de, işte bu «Evlilik» konusu benim görüşmeğe geldiğim. Juliet kızım, de bana, ne düşünüyorsun evlenme konusunda ? JULİET •


Düşümde görmediğim bir şereftir evlenmek. DADI Şeref mi? Biricik dadın ben olmasaydım, süt yerine bilgelik emdin derdim memeden. LADY CAPULET Eh, evlenmeyi düşün artık; burda, Verona'da, senden küçük, saygıdeğer hanımlar çoktan anne oldular. Uzun lâfın kısası, yiğit Paris senin aşkını diler. DADI Bir erkek, kızım, böyle bir erkek bütün dünyaya bedel, —evet, bebek gibi adam! LADY CAPULET Böyle bir çiçek açmaz Verona'nın yazında. DADI Çiçek ya bu adam, hem de ne çiçek! LADY CAPULET Ne dersin ? Bu beyi sevebilecek misin ? Bu gece göreceksin onu şölenimizde: Okuyacaksın Paris'in yüzünü kitap gibi, güzellik kalemiyle yazılan hazzı bulacaksın, yüzünde bir uyumla birleşen çizgiler nasıl tamamlar birbirini, göreceksin. Ve bu güzel kitapta karanlık kalan yerleri gözlerin kenarında yazılı bulacaksın bir bir. Bu değerli aşk kitabını, bu bağsız âşığı ciltleyip kaplamak gerek güzelleştirmek için. Balık denizde yaşar; ne muhteşem olur dış güzelin içteki güzelde saklanması! Altın öyküyü allın kopçalarla kilitliyen bir kitap nasıl bir ihtişam sunar nicelerin gözüne! O varını yoğunu seninle bölüşecek,


seni azaitmıyacak onu elde etmek. DADI Ne azaltması, coğaJtacak! Erkekle büyür kadın dediğin. LADY CAPULET Kısa söyle, Paris'i sevebilir misin? JULIET Bakmak sevmeyi uyandırırsa, bakarım sevmek için; ama izniniz ölçüsünde bakarım, daha derinleri zorlamam gözlerimle. (U^ak girer.) UŞAK Efendim, konuklar geldiler, yemek hazır, sizi bekliyorlar, küçük hanımı soruyorlar; kilerde dadıya veriştiriyorlar. Her şey çığırından çıktı. İşime dönmeliyim; yalvarırım, hemen gelin. LADY CAPULET Arkandan geliyoruz. (Uşak çıkar.) Juliet, Kont bekliyor. DADI Git kızım, mutlu geceler ara mutlu günlerine. (Çıkarlar.) DÖRDÜNCÜ SAHNE Aynı yer. Bir sokak. (Romeo, Mercutio, Benvolio, maskeli beş allı kişi, meşaleciler, ve başkaları girerler.) ROMEO Nasıl, hoş görülmek için söylev mi çekeceğiz, özür dilemeden girecek miyiz yoksa? BENVOLİO Modası geçti böyle teranelerin. İçeri girmemiz için ne eline renkli bir Tatar yayı verilen


ve korkuluk gibi bayanları ürküten maskeli bir Cupid gerek bize, ne de suflör yardımıyle zarzor okunan önsözler. Dans için ne çalarlarsa çalsınlar, bir iki danstan sonra çekip gideriz. ROMEO Bana meşale verin; benim tepinmeye niyetim yok, kederli olduğum için ben taşıyacağım ışığı. MERCUTİO Yoo, sevgili Romeo, sen de dans edeceksin. ROMEO Etmiyeceğim, inanın bana! Dans için hafif kunduranız var sizin; benimse ruhum kurşun gibi, öyle bağlıyor ki beni yere, kımıldıyamıyorum. MERCUTIO Sen âşıksın, Cııpid'in kanatlarını ödünç al da yüksel onlarla herkeslerin üstüne. ROMEO Onun oku öyle bir işlemiş ki bana, yükselemem o hafif tüyleriyle bile; ben öyle bir bağlanmışım ki, birazcık bile yükselemem kederimin üstüne. Aşkın ağır yükü altmda batıyorum. MERCUTIO Aşka yüklenmelisin, içine batmak için. Öyle narin bir şeye sen pek ağır gelirsin. ROMEO Aşk narin bir şey mi ki ? Öyle sert, öyle kaba, öyle hoyrat ki o; diken gibi de batar. MERCUTIO


Aşk saria hoyrat davranırsa, sen de hoyrat davran ona; diken gibi batarsa, sen de diken gibi batıp yeniver aşkı. Yüzümü giziiyecek bir örtü verin bana: maske üstüne maske! Meraklı gözler çarpıklıklar bulacakmış, bulsun, ne çıkar? İşte benim yerime kızaracak kalın kaşlı bir surat! BENVOLIO Hadi çal da kapıyı, girelim; girer girmez de gücünü bacaklarına toplasın herkes. ROMEO Bana bir meşale! Varsın kaygısızlar, hafif yürekliler duygusuz hasırları gıdıklasınlar ökçeleriyle; bense bir atalar sözüne uyacağım, mum tutup seyrine bakacağım-onların. Oyunu tadında bırakıp çekilmeli. MERCUTIO Polisin sözü gibi: «Sus, sesini çıkarma!» Kocamış bir atsan, çıkarırız çamurdan, ya da, sözüm yabana, boğazına dek battığın a Haydi, mum yakıyoruz günışığında, hey! ROMEO Yok canım, öyle değil. MERCUTIO Demem şu ki efendi, böyle gecikerek, gündüz yanan lâmbalar gibi boş yere israf ediyoruz ışıklarımızı. Siz bizim iyi niyetimize bakın sadece, çünkü erdemimiz bir kez zekâmızdaysa. be'ş kez niyetimizdedir. ROMEO Bu maskeli baloya iyi niyetle gidiyoruz, ama akıllıca bir iş değil gitmemiz. MERCUTIO


Peki neden, sorabilir miyiz? ROMEO Dün gece bir düş gördüm. MERCUTIO Ben de gördüm. ROMEO Ee, neydi seninki? MERCUTIO Düş görenlerin sık sık yalan söylediği, ROMEO Uyurken, gerçek şeyler görülür düşte. MERCUTIO Öyleyse Kraliçe Mab girmiş senin düşüne. Periler ebesidir o, küçük, belediye kurul üyesinin parmağındaki bir akik taşından da küçük bir şekle girip zerrelerin çektiği arabasıyle gelir, gezinir uyuyanların burunları üstünde. Tekerlekler uzun örümcek bacağından yapılmıştır, örtüsü çekirge kanatlarından, en küçük örümceğin ağından dizginleri, koşumları ayın nemli ışınlarından, cırcır böceğinin kemiğinden kamçısının sapı, kamçının kendisi incs zardan; boz giysili bir sinektir arabacısı, tembel bir kızın parmağından çıkan toparlak bir kurdun yarısından da küçük bir sinek. Boş bir fındık kabuğundan arabası, tâ ezelden beri perilere araba yapan bir sincap ya da kocamış bir tahta kurdunun eseridir bu araba. İşte böyle tantanayla dörtnal geçer her gece âşıkların beyninden,


derken onlar sevda düşü görürler; saray adamlarının dizlerinde gezinir, nezaket düşleri görür onlar da; avukatların parmaklarından geçti mi, ücretle ilgili düşler görürler hemen; bayanların dudaklarında gezinse, hemen öpücükler üstüne düş görürler; ama nefeslerine tatlı kokusu sinmişse, çoğu kez uçuklarla burur dudaklarını. Bazan bir saraylının burnu üstünden geçer dörtnal, derken dilekçe kokusu alır adanı düşünde; bazan öşür domuzunun kuyruğuyle gelir, burnunu gıdıklar bir papazın uyurken, o da yeni bir adak aldım sanır düşünde; bazan bir askerin ensesinde sürer arabasını, düşünde düşmanların boynunu biçer o da; ya da açılmış gedikler, pusular, palalar görür, şerefe kaldırılan beş kulaçlık kadehler ya da, sonra kulağında trampet çalar da, irkilip uyanır asker korkuyla, bir iki dua okur, uykuya dalar yine. İşte bu Mab'dir geceleyin atların yelesini karıştıran, büyülü bir bağla düğümleyen onları çözenin başına olmadık belâlar gelsin diye: budur a korkulu düşler perisi, kızlar sırtüstü yatarken abanır üstlerine, ilk kez öğretir onlara gebe kalmayı, iyi kadın olmalarını sağlar; budur yine... ROMEO Sus Mercutio, sus! Boş sözler bunlar.


MERCUTIO Doğru, düşleri anlatıyorum, onlar tembel bir beynin çocuklarıdırlar, ürünüdürler boş bir hayal gücünün; cevher bakımından hava kadar ince, yelden daha tutarsız: o yel ki, şimdi kuzeyin' buz tutmuş bağrını sevip okşarken az sonra kızıp uzaklaşır ordan, yüzünü çiğlerin damladığı güneye çevirir. BENVOLIO Bu anlattığın yel kendimizden uzağa savuruyor bizi, yemeğe geç kalıyoruz. ROMEO Bence daha pek erken. İçimde bir önsezi var: Sanki daha yıldızlara asılı bir olay bu gecenin cümbüşleriyle başlıyacak o korkunç mevsimine; ve zamansız ölmek gibi alçakça bir ceza ile son verecek bağrıma kapatılmış, aşağılık bir hayat süresine. Ama ey, dümenin başında duran, sen yön ver gemime! Yürüyün, coşkun beyler. BENVOLIO Davullar çalsın. (Çıkarlar.) BEŞİNCİ SAHNE Aynı yer. Capulet'in evinde bir salon, (Bekleyen çalgıcılar. Uyaklar peçetelerle girerler.) I. UŞAK Merde Patpan, niçin sofrayı kaldırmaya yardım etmiyor? Hiç olur mu! Böyle şeylerle uğraşır mı beyimiz! II. UŞAK Bütün terbiye ve nezaket bir iki kişinin eline kalırsa, üstelik bu eller de kirliyse, ne berbat şey olur bu. I. UŞAK


Kaldırın iskemleleri, büfeyi bir yana çekin, tabaklara bakın. Aferin sana, bademli çörekten bana bir parça ayırıver: sonra, beni seversen, kapıcıya söyle de, Susan Grindstone ile Nell'i içeri alsın. —Antony! Sen de Patpan! 111. UŞAK Aman be, burdayjz. I. UŞAK Sizi arıyorlar büyük salondan, çağırıyorlar, soruyorlar, bağırıp duruyorlar. IV. UŞAK Canım hem burda hem orda olamayız ya! Haydi çocuklar, biraz çabuk olun! Çok yasayan çok sefa sürer. (Arkaya çekilirler. Capulet, Juliet ve ev halkından birkaç kişi daha girerek konuklan ve maskelileri karşılarlar.) CAPULET Hoş geldiniz beyler, buyurunuz! Ayakları nasırdan tedirgin olmıyan hanımlar dansa tutuşacaklar sizinle. Hay hay bayanlar! Hanginiz reddedersiniz dans teklifini? Kim nazlanırsa, yeminle size, nasırı vardır onun. Bastını mı şimdi bam telinize? Hoş geldiniz beyler! Benim de böyle maske taktığım oldu, güzel bir kadının kulağına masallar fısıldadığım oldu, hani hoşa giden cinsten; geçti, geçti, geçti. Hoş geldiniz beyler! Haydi çalgıcılar, çahn! Açılın, açılın! Yer verin! Oynayın kızlar! (Çalgı başlar, dans ederler.) Işık getirin daha, evlâdım! Dayayın masaları! Ateşi de söndürün, salonu sıcak bastı. Dostum, bu beklenmedik oyun güzel gitti. Yok Capulet, kuzenim, yok, oturun,


dansetmek geçti senden benden. En son maske taktığımızdan bu yana ne kadar zaman oldu? II. CAPULET Otuz yıl oldu, yeminle sana. CAPULET Deme yahu! O kadar olmadı, o kadar olmadı. Lucentio'nun düğünü yapılah yirmi beş yıl olacak bu yortuda, işte o zaman takmıştık maskeleri. II. CAPULET Daha fazla, daha fazla; oğlu daha büyük beyim, otuzunda oğlu. CAPULET Yok canım, nerde! Daha iki yıl önce vesayet altındaydı oğlu. ROMEO v Şu hanım da kim, J, şu beyzadenin elini süsleyen? UŞAK Bilmiyorum efendim. ROMEO Ah, parlak yanmayı öğretiyor meşalelere1. Bir Habeşin kulağındaki mücevher gibi asılmış sanki gecenin yanağına; öyle zengin bir güzellik ki, el sürmeye gelmez, öyle değerli ki fazla gelir yeryüzüne! Şu güzel, akranları arasında nasıl görünüyorsa öyle görünür ak bir güvercin kargalar arasında. Dans bitince, durduğu yeri gözliyeyim, eline değsin de kutsansın kaba elim. Gönlüm hiç sevdi mi şimdiye dek? İnkâr edin gözlerim! Çünkü gerçek güzelliği görmedim bu geceye dek.


TYBALT Sesine bakılırsa, Montague'lerden biri olmalı bu. — Kılıcımı getir bana oğlum. Ne! Bu herif acaip bir yüzle örtünüp böyle, alay etmeye gelir eğlencemizle ha ? Eh, soyumun şerefi üstüne and içerim ki, günah değil gebertmek bu herifi. CAPULET Ne var yeğenim, ne bu hiddet böyle? TYBALT Montague'lerden biri bu amca, düşmanımız; nispet için gelmiş alçak, , eğlencemizle alay etmek için bu gece. CAPULET Şu genç Romeo değil mi o? TYBALT O ya, alçak Romeo! CAPULET Sakin ol yeğenim, kendi haline bırak, ağır başlı bir efendi gibi davranıyor. Doğrusu, erdemli, dürüst bir genç diye övünüyor Verona kendisiyle. Bütün bu şehrin servetini verseler küçük düşürülsün istemem evimizde. Onun için sabret, görmezlikten gel, öyle istiyorum ben; isteğime saygın varsa, sevimli görün, bırak bu asık suratı, şenliğe hiç yakışmıyor. TYBALT Konuklar arasında böyle bir alçak varsa, yakışır pekâlâ. Bu herife katlanamam. CAPULET Katlanacaksın. Ne o delikanlı! Katlanacaksın diyorum. Hadi. Ev sahibi ben miyim, sen mi? Hadi hadi.


Katlanamazmış! Tanrı yardımcım olsun, ayağa kaldıracaksın bütün konuklarımı! ortalığı altüst edeceksin ha! Çalım satacaksın demek! TYBALT Fakat amca, ayıp bu. CAPULET Hadi hadi. Şımarık çocuk sen de! Ayıpmış! Bu şakanın ucu sana da dokunur bakarsın. Demek öyle: bana karşı geliyorsun! Tam da zamanı doğrusu! —Var olun canlar! —Serkeş herif sen de! Hadi, kes sesini, yoksa— Işık getirin daha, ışık! —Ayıp! Ben seni susturmasını bilirim.— Yaşayın canlar, var olun! TYBALT Tir tir titriyorum, zoraki sabır böyle karşı karşıya geldikçe istekli öfkeyle. Gidiyorum. Fakat bu çağrılmadan gelen, hoş görünse de şimdi, acı zehre dönecek. (Çıkar.) ROMEO (Juliet'e) Şu değersiz elimle bu kutsal tapınağa saygısızlık edersem, ne ince bir günah bu; dudaklarım, bu iki utangaç ziyaretçi, hazır o kaba teması nâzik bir öpüşle düzeltmeğe. JULIET Ey yolcu, pek haksızlık ediyorsun eline, saygılı bir bağlılık görünüyor bunda; ermişlerin eline hacıiarınki değer, onlar böyle avuç avuca öpüşürler. ROMEO Dudağı yok mudur ermişlerle hacıların? JULIET Vardır ama, dudaklarını yakarırken kullanırlar. ROMEO


Öyleyse, ermişim, dudaklar yapsın ellerin yaptığını. Yakanyorlar, n'olur, umutsuzluğa dönmesin inanç. JULIET Ermişler kımıldamaz yakarmayı dinlerken. ROMEO Öyleyse kımıldama, yakarmamın sonucunu alırken. İşte dudaklarım anndı günahından senin dudaklarınla. (Onu öper.) JULIET Benim dudaklarımda kaldı günah öyleyse. ROMEO Dudaklarımdan mı geçti bu günah? Ey tatlı bir zorlanışla işlenen suç! Günahımı geri ver bana. JULIET Kitaba uydurarak öpüyorsunuz beni. DADI Hanımcığım, anneniz görüşmek istiyor sizinle. ROMEO Annesi kim? DADI İlâhi delikanlı! Annesi bu evin sahibidir, iyi, akıllı, namuslu bir hanımdır da. Demin konuştuğun kızını ben emzirdim. Turnayı gözünden vurur onu ele geçiren. ROMEO Capulet'Ierden mi o? Ey sevimli alacaklı! Düşmanıma borçluyum yaşamamı. BENVOLIO Haydi gidelim artık, eğlence tadmdayken. ROMEO Ya ya, korkarım öyle, daha fazlası huzurumu bozacak. CAPULET Hayır beyler, gitmeye kalkışmayın, (Kulağına fısıldarlar.)


bir şeyler yenecek birazdan. Ha, öyle mi? Öyleyse teşekkürler ederim hepinize, çok çok teşekkürler beyler, iyi geceler. Meşale getirin buraya! —Haydi, artık yatağa. Vay canına, çok geç olmuş doğrusu; ben yatıyorum. (Juliet ile dadıdan başka herkes çıkar.) JULIET Buraya gel dadı. Kim şu bey? DADI ihtiyar Tiberio'nun oğlu ve mirasçısı. JULIET Peki şimdi kapıdan çıkan kim? DADI O mu? Şey, genç Petruchio mu ne? JULIET Ya onun ardındaki, hani şu dans etmeyen? DADI Bilmem. JULIET Git adını sor. Evliyse, gelin döşeğim olacak demektir mezarım. DADI Adı Romeo! Hem de Montague'lerden! Baş düşmanımızın biricik oğlu. JULIET Biricik sevgim doğdu biricik nefretimden! Ey erken görüp tanımadığım, tanımakta geç kaldığım! Uğursuz bir sevgi başlar bence tiksinilen bir düşmanı sevince. DADI O da ne? Nedir o? JULIET Demin dans ederken öğrendiğim bir şiirden. (içerden çağırırlar: «Jııliet».) DADI Geliyor, geliyor! —Kızım, eğlence bitti; hadi artık, bütün konuklar gitti.


(Çıkarlar.) İKİNCİ PERDE ÖNDEYİŞ (Koro girer.) KORO Uzanmış eski Arzu ölüm döşeğine, mirasçısı olmayı bekler yeni duyguda: Uğrunda ölmek istenilen o güzel bile güzel sayılmaz artık Juliet'in yanında. Artık Romeo sevilir, yine sever elbet. bakışlarla büyülenmiş eskisi gibi, ama şimdi düşman elinde; ve çalar Juliet o korkunç oltalardan aşkın tatlı yemini. Düşman sayıldığından, Romeo sunamaz aşk yeminlerini, o bilinen aşk diliyle. Kız da sevdalıdır ya, imkânları daha az. bir yerde buluşamaz bu ilk sevgilisiyle. Ama tutku güç sağlar onlara, zaman da imkân: büyük güçlüklerde bulur büyük hazzı insan. (Çıkar.) BİRİNCİ SAHNE Verona. Capulet'lerin bahçesi yanında bir yol. (Romeo girer.) ROMEO Hiç gidebilir miyim yüreğim buradayken? Geri dön, toprak vücut, dön de bul merkezini. (Duvara tırmanır, bahçeye atlar. Ben-volio ile Merctıtio girerler.) BENVOLIO Romeo! Hey, kuzenim! Romeo! MERCUTIO


Aklı başındadır onun, yatmaya gitmiştir, inan. BENVOLIO Bu yana koşup şu bahçenin duvarından atladı Sesleniver Mercutio. MERCUTIO Olur, sesleneyim, hem de ruh çağırır gibi.— Romeo! Ey gelgeç arzu! Çılgın! Tutkun! Sevdalı! Bir «ah» şekline girip öyle görün gözümüze. Bir kafiye söyle bana, yeter, «Eyvah» diye bağır sadece; ya da «yavrum», «kumrum» diye! Hoş bir söz söyle sırdaşım Venüs için. Yarı kör oğluna, mirasçısına bir ad tak, ju genç adafn Cupid'e, hani Kral Cophetua dilenci kızına âşık olduğu zaman pek yaman salmıştı okunu, ona işte. tşitmiyor, kımıldamıyor, oynamıyor yerinden; öimüş bir maymun, ruhunu çağırmalı. — Ey ruh, Rosaline'in ışıklı gözleri için gel, o yüksek altuyla kızıl dudakları için, güzelim ayakları, düzgün bacakları, oynak kalçaları ve kalçalarına bitişik yerleri için; haydi olduğun gibi görün bizlere! BENVOLIO Sözlerini duyarsa, kızar sonra. MERCUTIO Kızmaz bunlara. Ama bir acaip ruh kaldırılırsa sevdiğinin o büyülü çemberi içinde, kız onu yatıştırıp büyüleyinceye dek ayakta bırakılırsa, o zaman kızar işte; eh, buna da kızılır hani. Ama benim çağırışım hem güzel, hem dürüst: sevgilisi adına kaldırıyorum onu. BENVOLIO


Gel, nemli geceye yoldaşlık etmek için şu ağaçlar arasına saklanmıştır o; aşkı kör olduğundan, en çok karanlığa uyar. MERCUTIO Aşk kör olursa, bulamaz hedefini. Şimdi oturmuştur bir şeftali ağacının altına, sevgilim o çeşitten bir meyve olsa diyordur. hani hizmetçi kızlar kendi aralarında gülüşüp konuşurken benzetirler ya... Ah, Romeo, ah, sevgilin şöyle bir açsa da... Yeme de yanında yat o zaman! İyi geceler Romeo, ben karyolama gidiyorum, bu yer döşeği pek soğuk bana göre. Hadi, gidiyor muyuz? BENVOLIO Gidelim ya! Bulunmak istemeyeni aramak boşuna çünkü. (Çıkarlar.) İKİNCİ SAHNE Aynı yer. Capulet'lerin bahçesi. (Romeo girer.) ROMEO Yarayla alay eder hiç yara almayan! — (Jııliet yukarda, bir pencerede görünür.) Dur hele! Şu karşıki camdan süzülen ışık da ne? Evet, orası doğu, Juliet'de güneş. Yüksel de ey güzel güneş, öldür şu kıskanç ayı, çünkü sen tanrıçandan çok daha güzelsin diye sararıp solmuş kederden, bak. Değil mijd kıskanıyor, vazgeç ona bağlılıktan; bakirelik giysisi hastalıklı ve yeşil, ancak Soytarılar giyer bunları, sen çıkar at üzerinden.— Sevgilim bu, ah, aşkım benim!


Ah bir bilse sevgilim olduğunu! — Konuşuyor, ama demiyor bir şey; ne çıkar? gözleri anlatıyor, karşılık vereceğim.— Ben de amma arsızım, bana söylemiyor ki... Bütün göklerin en güzel iki yıldızı işleri olduğundan, onun gözlerine yalvarıyorlar biz dönünceye dek siz parıldayın diye. Gözleri gökte, yıldızlar da onun başında olsaydı, ne olurdu? Yanağının parıltısı utandırırdı o yıldızları, tıpkı günışığının utandırması gibi lâmbayı. Gözleri gökte öyle parıltılarla geçerdi ki havadan, kuşlar ötüşürdü gece bitti sanarak. — Bak nasıl dayıyor yanağını eline! Ah şu elin giydiği bir eldiven olaydım da, dokunaydım o yanağa! JULIET Eyvah! ROMEO Konuşuyor. Ey parıltılı melek, konuş yine! Çünkü göklerin kanatlı habercisi ölümlülerin hayretten açılan gözlerine nasıl görürtürse, tembel bulutlara binip havanın göğsü üzerinde yol alırken o, nasıl geri çekilip seyrederse insanlar, sen de, başımın üzerinde, öyle bir ihtişam veriyorsun bu geceye! JULIET Ah Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen? inkâr et babanı, kendi adını reddet; bu elinden gelmezse, yemin et beni sevdiğine, vazgeçeyim ben Capulet olmaktan. ROMEO (Kendi kendine) Daha dinliyeyim mi, yoksa konuşayım mı? JULIET


Yalnız adındır benim düşmanım olan; Montague olmasan da kendinsin sen. Hem Montague nedir ki? El değil, ayak değil, kol değil, yüz değil, ne de insanın bir başka uzvu. Ah, bir başka ad bul kendine! — Adda ne var ki? Şu bizim gül dediğimiz aynı güzellikte kokmaz mı bir başka ad alsa da? Romeo'nun da adı Romeo olmasaydı, onda bu san olmadan da bulunan kusursuzluk yine kalırdı onda. —At bu adı Romeo! Senin parçan olmıyan adına karşılık da bütün varlığımı al. ROMEO Alıyorum öyleyse, sözüne inanarak. Aşk de bana, yeniden vaftiz edileyim ben Romeo değilim bundan böyle. JULIET Kimsin sen, böyle geceye gizlenerek sırrıma el uzatan ? ROMEO Ad kullanarak bilmem nasıl söylemeli kim olduğumu! Ey güzel ermiş, adımdan ben de nefret ediyorum, sana düşman diye. Ben yazmış olaydım, yırtar atardım onu. JULIET Kulaklarım daha yüz söz içmedi ağzından, ama bu sesi tanıyorum: sen Romeo değil misin, hem de Montague? ROMEO Hoşuna gitmiyorsa ey güzel kız, ne oyum, ne bu. JULIET


Nasıl geldin buraya, söyle, hem niye geldin? Bahçenin duvarları yüksek, aşılması güç; bir de kim oMuğunu,düşün, bizden biri görürse bu yer mezar olur sana. ROMEO Aşkın hafif kanatlarıyla aştım bu duvarları, çünkü taş sınırlar aşkı durduramazlar, hem aşkın girişip de başarmadığı ne var ki! Onun için akraban engel olamaz bana. JULIET Bir görürlerse, kıyarlar sana. ROMEO Ah, senin gözlerin daha çok tehlike gizler onların yirmi kılıcından. Senin tatlı bakışın korur beni onların düşmanlığına karşı. JULIET Dünyada istemem senin burda görülmeni. ROMEO Gecenin örtüsü saklar beni onların gözünden; Hem sen sevmiyecek olursan, varsın görsünler beni burda: Kinleri yaşamama son versin daha iyi, senin sevginden yoksun, geç ölmektense. JULIET Kimin yardımıyla buldun burayı? ROMEO Aramaya başlatan aşkın yardımıyla. O bana akıl verdi, ben de ona göz oldum. Ben gemici değilim, ama sen o en uzak denizlerle yıkanan uçsuz bucaksız kıyılarca uzak da olsan, sana ulaşmak için açılırdım denize. JULIET Biliyorsun, yüzümde gecenin maskesi var, yoksa, demin söylediklerimi duyduğun için


kız utanmasıyla kızarırdı yüzüm. Nasıl isterdim ah, nasıl, nasıl göreneklere bir güzel uyup inkâr etmeyi demin ne söylediysem! Davranış kurallarına uğurlar olsun ama! Beni seviyor musun? «Evet» diyeceksin, biliyorum, ben de inanacağım sözüne; ama, yemine kalkma, belki yalancı çıkarsın; derler ki Zeus gülerıniş verdiği sözü tutmayan âşıklara. Romeo, seviyorsan, bana açıkça söyle; yok, pek kolay kazanıldım sanıyorsan, kaşlarımı çatayım, huysuzluk edip hayır diyeyim sana, tâ ki sen üstüme düşesin; yoksa dünyada yapmam öyle bir şey. Doğrusunu istersen, güzel Montague, deli gibi seviyorum; bu yüzden belki de hoppaca buluyorsun benim bu hallerimi. Ama inan, efendim, daha sadık olacağım daha kurnaz davranıp ağırbaşlı duranlardan. İtiraf ederim ki, daha bir ağırbaşlı olmalıydım. ama ben farkına varmadan işitmişsin gerçek aşkımın tutkusunu; onun için bağışla, gecenin açığa vurduğu bu güçsüzlüğü hafifliğe bağlama. ROMEO Sevgilim, şu meyve ağaçlarının tepesini gümüşleyen kutlu ay üstüne yemin ederim... JULIET Ah, yemin etme ay üstüne, her ay değirmi yörüngesinde değişen o kararsız ay üstüne; aşkın da onun gibi değişken olur sonra. ROMEO Ne üstüne yemin edeyim?


JULIET Hiç yemin etme; yok, ille de edeceksen, o tanrı bilip tapındığım cana yakın varlığın üstüne et yeminini. ROMEO Gönlümün aşkı eğer... JULIET Hayır, yemin etme. Varlığın sevinç yeriyorsa da, sevinç duymuyorum bu geceki sözleşmeden; pek acele, düşünüp taşınmadan, pek birden oldu, daha «çaktı» demiye vakit kalmadan yanıp sönen şimşeğe pek benziyor. Tatlım, iyi geceler! Bu sevgi tomurcuğu, yazın olgunlaştıran nefesiyle güzel bir çiçeğe dönebilir öbür görüşmemizde. İyi geceler! iyi geceler! İçimdeki bu tatlı rahatlık ve huzur dolsun senin gönlüne de! ROMEO Ah, böyle doymadan mı bırakacaksın beni? JULIET Bu gece nasıl bir doyum bekliyebilirsin ki? ROMEO Yeminimin karşılığını, aşkının o sadık yeminini. JULIET Sen daha istemeden verdim berronu, keşke bir daha versem elde olsa da. ROMEO Geri mi alacaksın? Peki neden, sevgilim? JULIET Eli açık davranıp geri vermek için sana. Hem elimde olan bir şeyi istiyorum. Cömertliğim deniz gibi uçsuz bucaksız, aşkım


deniz gibi derin. Ben sana nice versem, onca kalıyor bende, çünkü sonsuz ikisi de. (Dadı içerden seslenir.) Bir ses duydum içerden, hoşça kal canım benim! — Geliyorum dadıcığım! —Güzel Montague, sadık ol. Bekte biraz, yine geleceğim. (Çıkar.) ROMEO Ey kutlu, kutlu gece! Korkuyorum gecedir diye bütün bunların düş olmasından, bu inanılmıyacak kadar tatlı şeylerin. (Juliet geri gelir.) JULIET İki kelimecik daha, sevgili Romeo, sonra gerçekten iyi geceler sana! Aşkının eğilimi saygı değerse, evlenmekse amacın, yarın yollıyacağım bir adamla bildir de nerde, saat kaçta yapmak istiyorsun töreni, bütün varımı ayaklarına sereyim, sen nereye gidersen ardın sıra geleyim. DADI (İçerden) Küçük hanını! JULIET Şimdi geliyorum. —Ama niyetin kötüyse, yalvarırım sana.... DADI (İçerden) Küçük hanım! JULIET Şimdi geliyorum, şimdi! — bundan vazgeç, kederimle başbaşa bırak beni. Yarın birini yollarım. ROMEO Ancak öyle yaşar ruhum.


JULIET Bin kez iyi geceler sana! (Çıkar.) ROMEO Bin kez beter olur gece, senin ışığın yoksa! Öğrenciler kitaplardan nasıl ayrılırlarsa, öyle gider seven sevdiğine giderken; ama okula nasıl canı sıkkın giderlerse, sevdiğinden ayrılırken öyle ayrılır seven. (Yavaş yavaş çekilir. Jııliet yine girer.) JULIET Hişt Romeo, hişt! Ah, doğancı sesi gerek bu erkek şahini çağırmak için yeme! Tutsaklığın sesi kısık olur, gür konuşamaz; yoksa güm güm öttürürdüm Yankı\"nm uyuduğu mağarayı, Romeo'mun adını durmadan söyletirdim onun yeisi diline, sesi benimkinden daha çok kısılıncaya dek. ROMEO Ruhum bu, adımla çağıran beni! Geceleyin ne gümüşlü bir ses verir sevenlerin dilleri, dinleyen kulaklara en tatlı müzik olur. JULIET Romeo! ROMEO Canım! JULIET Yarın kaçta yollıyayım? ROMEO Saat dokuzda. JULIET Mutlak yollarım; sanki daha yirmi yıl var. Unuttum seni neden geri çağırdığımı. ROMEO Hatırlayıncaya dek ben burda bekliyeyim.


JULIET Sen orda öyle beklersen, büsbütün unuturum seninle olmanın tadını hatırlarım da. ROMEO Ben de sen unutasın diye kalırım bu evden başka evleri unuturum da. JULIET Nerdeyse sabah olacak, artık gitsen; şımarık bir çocuğun kuşundan daha uzağa gitme ama: hani yaramaz elinden bir parça salıverir ya onu bukağıya vurulmuş bir mahpus gibi tıpkı, sonra verdiği bu özgürlüğü kıskanarak ipekten bir iplikle geri çeker ya tekrar... ROMEO Keşke senin kuşun olaydım. JULIET Ne iyi olurdu, tatlım! Ama çok çok seveyim derken öldürürdüm seni. İyi geceler, iyi geceler! Öyle tatlı bir keder ki ayrılık, sabaha dek iyi geceler diyeceğim ben artık. (Ç,kar.) ROMEO Gözlerinde uyku barınsın, gönlünde huzur! Uyku da huzur da ben olsam, ne tatlı dinlenme olur! Şu bizim kutsal pederin hücresine varayım da yardımını dileyeyim, bu mutlu olayı anlatayım da. (Çıkar.) ÜÇÜNCÜ SAHNE Aynı yer. Rahip Latırence'in hücresi. (Elinde bir sepetle Rahip Lau-rence girer.) RAHİP LAVVRENCE


Kurşunî gözlü sabah kaş çatan geceye gülümsüyor ışık çizgileriyle doğu bulutlarını çeşitliyerek; alaca karanlık bir sarhoş gibi sendeliyerek kaçıyor günün yolundan ve yanan tekerleklerinden Titan'ın: Şimdi, güneşin ateşten gözü gündüze neşe verip gecenin çiğlerini kurutmadan gidip doldurayım şu bizim sepeti zehirli otlar, şifalı çiçeklerle. Toprak hem anadır tabiata hem mezar, doğduğu rahimdir onun gömüldüğü yer; rahminden doğan türlü türlü çocukları emzirirken görürüz göğsünde: Bir çoğu zengindir erdem bakımından, erdemsiz olan yoktur, ama başka başkadır hepsi. Otlarda bitkilerde, taşlarda, bunların gerçek niteliklerinde bulunan o güçlü çekim pek büyüktür ha! Yeryüzünde yaşayan en kötü şeyin bile özel bir iyiliği dokunur yeryüzüne. En iyi şey bile, güzel kullanıştan yoksunsa, gerçek sonuçtan kaçıp ulaşır kötülüğe. Kötü kullanılırsa, erdem kusura döner; kusur da bazan bir eylemle yükselir. Şu narin çiçeğin taze yapracığında zehir de barınır, iyileştiren güçler de: Çünkü bu koklanırsa, her bir uzvu dinç kılar; ağza alınırsa, dondurur bütün duyularla yüreği. Otlarda olduğu gibi insanın içinde de karargâh kurmuştur böyle çatışan iki kral:


biri erdem, öbürü kaba istem. İkisinden kötüsü nerde ağır basarsa, kurt kemirip çürütür o bitkiyi tezelden. ( Romeo girer.) ROMEO Günaydın sayın pederim. RAHİP LAWRENCE Kutsarım seni. Kimin sesi beni böyle erkenden selâmhyan? Yavrum, yatağına böyle erken günaydın demek tedirgin bir kafadan ileri gelse gerek. Nöbet bekler kaygı her ihtiyarın gözünde, kaygının barındığı yerdeyse, uyku olmaz. Ama yıpranmamış gençliğin, yüksüz bir beyinle vücut dinlendirdiği yerde egemenlik sürer altın bir uyku. Bu yüzden eminim, seni böyle erkenden ayağa kaldıran bir rahatsızlığın var. Öyle bir şey yoksa, o zaman da derim ki hiç yatağa girmedi Romeo'muz bu gece. ROMEO Sonuncusu doğru, uykudan tatlıydı rahatım. RAHlP LAVVRENCE Tanrı bağışlasın günahını! Rosaline'le miydin? ROMEO Rosaline'le mi sayın pederim? Hayır. O adı da unuttum, verdiği acıyı da. RAHlP LAWRENCE Aferin oğlum. Peki nerdeydin? ROMEO Sen bir daha sormadan ben anlatayım, Düşmanımın şölenindeydim,


biri ansızın yaralayıverdi beni, kendi de yaralandı. İkimizin de iyileşmesi senin yardımına bağlı, kutsal hekimliğine. İçimde kin yok, ey kutlu kişi. Çünkü bak, yardım diliyorum, ama düşmanım için de. RAHİP LAVVRENCE Açık konuş yavrucuğum, dümdüz konuş. Bilmecemsi itiraf bilmeceyle bağışlanır. ROMEO Öyleyse açıkça bil ki, gönlümün aşkı zengin Capulet'in güzel kızına aktı. Benim gönlüm nasıl ondaysa, onunki de bende. Her şey yolunda, bir senin kutsal törenle bizi birleştirmen kalıyor. Ne zaman, nerde ve nasıl karşılaştık, birbirimizin gönlünü nasıl çeldik, nasıl yeminler ettik birbirimize, sana yolda bir bir anlatırım. Yalnız, n'olur kabul et bugün nikâhımızı kıymayı. RAHİP LAVVRENCE Bu ne değişme ya Rabbi! öylesine bir aşkla sevdiğin Rosaline'i öylesine çabuk bıraktın ha? Gençlerin sevgisi yüreklerinde değil, gözlerindeymiş meğer. Allah Allah! O Rosaline uğruna nice gözyaşıyla yıkandı solgun yanakların; nice tuzlu sular aktı boş yere aşka çeşni vermek için, ama tat bırakmadı ağızda. Güneş daha dağıtmadı gökteki ahlarını, eski iniltilerin çınlar daha şu benim ihtiyar kulaklarımda. İşte bak, daha silinmemiş eski bir gözyaşının izi yanağında henüz. Sen sen olsaydın, bu acılar da senin olsaydı, Rosaline için olurdunuz, sen de, bu acılar da. Değiştin ha? Öyleyse ver şu yargıyı, lütfen: Erkekler güçsüzse, kadınlar düşer elbet. ROMEO Rosaline'i sevdiğim için sık sık azarlardın beni.


RAHİP LAVVRENCE Sevdiğin için değil yavrum, tapındığın için. ROMEO O sevgiyi gömmemi de istemiştin. RAHİP LAVVRENCE Birini mezara koyup bir başkasını çıkarmak için değil. ROMEO Azarlama, n'olur! Bu şimdiki sevdiğim ilgiyi ilgiyle karşılıyor, sevgiyi sevgiyle; öteki öyle değildi. RAHİP LAVVRENCE O pek güzel biliyordu ki, senin aşkın doğru dürüst sökemeden ezber okumaktadır. Neyse, gel bakalım genç dönek, gel, birlikte gidelim; yardımcın olacağım bir bakıma. Bakarsın bu birleşme mutlu sonuçlanır da saf bir sevgiye döner iki ailenin nefreti ROMEO Haydi çabuk! Acelem var, diken üstündeyim. RAHİP LAVVRENCE Yavaş oğlum, acele işe şeytan karışır, hızlı koşanın ayakları dolaşır. (Çıkarlar.) DÖRDÜNCÜ SAHNE Aynı yer. Bir sokak. (Benvolio ile Mercutio girerler.) MERCUTIO Bu Romeo da nerelerde yahu ? Eve gitmemiş mi dün gece? BENVOLİO Babasının evine gitmemiş. Uşağıyla konuştum. MERCUTIO Rosaline denen şu solgun, taş yürekli haspa öyle bir işkence ediyor ki, çıldıracak oğlan. BENVOLİO


İhtiyar Capulet'in akrabasından Tybalt mektup göndermiş babasının evine. MERCUTIO Eminim meydan okumuştur. BENVOLİO Romeo cevabını verir. MERCUTIO Eli kalem tutan herkes mektuba cevap vermesini bilir. BENVOLİO Yok, mektubun sahibine cevap verip meydan okuyana meydan okuyacaktır. MERCUTIO Eyvah, zavallı Romeo! O çoktan ölmüş! Ak bir yosmanın kara gözleriyle hançerlenmiş; bir aşk türküsüyle kulağından vurulmuş; o sevgi tanrısının, kör yaycı Cupid'in attığı ok yüreğini tam ortasından delmiş. Tybalt'a karşı koyacak ha? BENVOLİO Ne? Tybalt da kim oluyor? MERCUTIO Tybalt, kediler beyi Tybert'den üstündür bence. O, tören salonlarının yiğididir. Türkü söyler gibi döğüşi'ır, tempo tutar, uzaklığı, araları ayarlar; müziğin en kısa durağını bilir, bir, ki, dedi mi, üçüncüsü göğsündedir. İpek düğmeyi uçuracak kadar ustadır. Tam bir düellocudur o; şeref kurallarını bilir, en iyi ailedendir, soylu kişidir. O ileri adımla kılıcı yerine koyusu yok mu! Hele elinin tersiyle kılıca vuruşu! Yüreği buluşu! BENVOLIO Nesi, nesi ? MERCUTIO Son moda züppeler böyle gösterişli bir dille söyleşiyorlar işte! «Aman Allah, ne kılıç be! Adamdaki boya bak sen! fû


Ne yaman orospu yahu!» Gel de ağlama bu hale evlât! Eski koltuklarda rahat oturamıyan, ama yeni tarzın üstüne kuru- luveren bu tatlı su frenkleri, bupardonnez-moi s'cılar canımıza okuyor be! Hele o «Bons» deyişleri, o «bons»ları! (Romeo girer.) BENVOLIO Romeo geliyor, Romeo! MERCUTIO Dişisiz kalınca çiroza dönmüş! Ey ten, ey beden, amma da bahklaşmışsm! Artık Petrarch'm o akıcı vezinleriyle düşüp kalkıyor: Onun sevgilisi Laura, Romeo'nunki yanında bulaşıkçı kız gibi kalırdı olsa olsa, ama Lauro'nın âşığı, doğrusu daha iyi kafiyelendirirdi onu! Evet, bunun sevgilisi yanında, Dido, orospu kalırdı; Kleopatra, çingene; Helen ile Hera, sokak karılan; Thisbe, gökgözlü mökgözlüydü ya, işe yaramaz. Sinyor Romeo, b o n j o u r ! Fransız pantalonuna Fransız selâmı işte! Dün gece bizi ne güzel atlattınız! ROMEO İkinize de günaydın. Ne atlatması? MERCUTIO Tüydün beyim, tüydün! Farkında değil misin? ROMEO Bağışla Mercutio, işim önemliydi; benim durumumda olan herkes nezaket dışına çıkabilir. MERCUTIO Bu demektir ki, böyle bir durumda insan diz kırmak zorunda kalabilir. ROMEO Yani, nezaketen mi? MERCUTIO Tam bir nezaketle bastın üzerine. ROMEO Nazik bir açıklama. MERCUTIO Ne demek! Ben nezaketin süsüyüm.